بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ ٣٧

Çok bilen her büyücüyü sana getirsin (ler)».

– Hasan Basri Çantay

فَجُمِعَ ٱلسَّحَرَةُ لِمِيقَٰتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ ٣٨

Bu suretle muayyen bir günün belli bir vaktında bütün sihirbazlar bir araya getirildi.

– Hasan Basri Çantay

وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ ٣٩

Ve insanlara da: «Siz de toplamalar mısınız?» denildi.

– Hasan Basri Çantay

لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ ٱلسَّحَرَةَ إِن كَانُواْ هُمُ ٱلْغَٰلِبِينَ ٤٠

«Umarız ki (bizimkiler) gaalib olurlarsa biz de (kendi) büyücüler (imiz) e uyarız».

– Hasan Basri Çantay

فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالُواْ لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ ٱلْغَٰلِبِينَ ٤١

Nihayet büyücüler gelince Fir'avna: «Muhakkak üstün gelirsek bize herhalde bir mükâfat var mı?» dediler.

– Hasan Basri Çantay

قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ ٱلْمُقَرَّبِينَ ٤٢

(Fir'avn): «Evet, dedi, hem o takdîrde siz elbet ve elbet (benim) en yakınlar (ım) dan (olacak) sınız».

– Hasan Basri Çantay

قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُواْ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ ٤٣

Muusâ onlara: «Ne atacaksınız (evvelâ) siz atın» dedi.

– Hasan Basri Çantay

فَأَلْقَوْاْ حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُواْ بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ ٱلْغَٰلِبُونَ ٤٤

Onlar da ipleri ve sopalarını atıb «Fir'avnın izzeti hakkı için gaalib olanlar elbet biziz biz!» dediler.

– Hasan Basri Çantay

فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ ٤٥

Bunun üzerine Muusâ da asaasını bırakıverdi. Bir de (ne görsünler) o, (büyücüler) in düzer olduklarını yutuyor!

– Hasan Basri Çantay

فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ ٤٦

Büyücüler derhal secde ediciler olarak (yere) kapandı (lar).

– Hasan Basri Çantay

قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ٤٧

(47-48) «Aalemlerin Rabbine, Muusâ ile Hâruunun Rabbine îman etdik dediler.

– Hasan Basri Çantay

AYARLAR
Okuyucu